Rahim Ağzı Kanseri ( HPV ) Nedir - İzmir Özel Park Tıp Merkezi

Rahim Ağzı Kanseri ( HPV ) Nedir

RAHİM AĞZI KANSERİ

Bu kanser serviks denen rahimin uç kısmında oluşan kanser türüdür. Kadın kanserlerinin en sık 4. Sırasındadır. Son yıllarda yoğun tarama testleri ve aşılar sayesinde sıklığı azalmaktadır.
Serviks kanserinin risk faktörleri:
1)HPV : Serviks kanseri saptanan hastaların % 99.7 sinde HPV pozitif saptanıyor.
2)sigara
3)Çok eşlilik ve çok doğum.
4)İlişkinin erken yaşta başlaması.
5)Vagene uygulanan sık duşlar.
6)Bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar
7)Beslenme ve genetik faktörler.

Belirtileri

Serviks kanserinin erken evrelerinde tipik olarak belirti yoktur. En erken bulgu muhtemelen rutin jinekolojik muayene esnasında saptanan anormal Pap smear sonucu olacaktır. Serviks kanseri oldukça yavaş gelişir, böylece belirtisiz dönem yıllar sürebilir. Pap smearda anormal hücrelerin tespit edildiği evre yüzde yüz tedavi edilebilir evredir.
İlerlemiş serviks kanserleri genel olarak en sık düzenli Pap smear testi yaptırmayan ya da anormal Pap smear sonucu alıp takiplere devam etmemiş kadınlarda görülür.
Serviks kanseri geliştikçe kadınlarda aşağıdaki belirtiler ortaya çıkacaktır:
• Adet arası kanama, cinsel ilişki sonrası kanama ya da menopoz sonrası kanama gibi anormal vajinal kanama. Bununla birlikte anormal vajinal kanamaya başka durumlar da yol açabilir.
• Sulu, pembe, soluk ve devamlı olan vajinal akıntı
• Normalden daha fazla kanama olan ve daha uzun süren adet dönemleri

TARAMA TESTLERİ

SMEAR: Pap-smear olarak da geçer en basit tarama testidir. Muayene esnasında radim ağzından alınan hücrelerin incelenmesi sayesinde kanser ya da kanser öncesi hücrelerin varlığı saptanır.
Smear alınırken; hasta en az iki gün cinsel perhizde bulunmuş (cinsel ilişkiye girmemiş), vagen yıkanmamış, vajinal tedavi uygulanmamış ve muayene dahil tüm jinekolojik girişimlerin (endoservikal kültür hariç) yapılmamış olması gerekmektedir.
Smear taramasının başlangıcı 21 yaşından sonra olmalıdır.
Servikal smear tarama aralıklarının 21-29 yaş aralığında 3 yılda bir olması yeterlidir. Daha sık alınması rahim ağzı kanserine karşı korunma ihtimalini artırmaz. 30-65 yaş arasında ise Pap smear tek başına yapılıyorsa yine 3 yılda bir, HPV testi ile birlikte yapılıyorsa 5 yılda bir tarama yapılması yeterlidir. HPV testi ile birlikte Pap smear taraması kansere karşı korunmada daha duyarlıdır.
Anne karnında DES’e maruz kalmış olanlar, HIV pozitif olanlar, bağışıklık sistemini baskılayıcı tedavi alanlar (kemoterapi ve kronik kortikosteroid tedavi de dahil) tarama kesilme kriterleri sağlanıncaya kadar yılda bir taranmalıdır.
Gebelerde tarama ilk üç ayda yapılmalıdır. İlk üç ayda yapılan smear almanın düşük veya bebek ölümüne yol açmadığı kesindir. Ancak leke tarzı kanama olabilir.
65 yaşından sonra smear tarama testi önerilmemektedir.
Diğer jinekolojik nedenlerle rahimi alınmış kişilerde (CIN II ve III varlığı benign kabul edilmemektedir) takipte vaginal sitolojinin yeri yoktur. Rahim ağzının alınmadığı histerektomi ameliyatlı kişilerde ameliyat olmamış bir bireyde uygulanacak olan rehber geçerlidir.
CIN II ve III nedeniyle rahimi alınmış kişilerde; doktor tarafından görülen üç normal sitoloji ve son 10 yılda anormal/pozitif sitoloji yokluğunda tarama kesilmelidir.
Anormal bir smear, serviksten (rahim ağzı) alınan hücrelerin laboratuvarda mikroskop altında incelemesinde anormal hücrelerin görülmesidir. Bunun birçok farklı sebebi olabilir. Hafif bir enfeksiyondan kansere kadar farklı durumları işaret edebilir. Rahim ağzı bölgesini daha fazla değerlendirmeye ihtiyaç duyulabilir, kolposkopik muayene ve biyopsi istenebilir; sonuca göre 3 yıldan daha erken bir dönemde smear testinin tekrarlanması gerekebilir.
Rahim ağzı bölgesinde en sık görülen hücresel anormallik displazidir. Displazide hücreler, birbirlerine
benzer olmaktan çıkar ve yapısal değişime uğrar. Displastik değişiklikler belirgin ve bir organın döşeyici
tabakasının tüm kalınlığını tuttuğunda, kanser-öncesi evre olan karsinoma in situ adını alır. Displazi geri
dönebilir bir durumdur.
Displastik hücrelerin sınıflandırması şöyledir:
• Önemi belirsiz tipik olmayan yassı hücreler – (ASCUS, atypical squamous cells of
undetermined significance)
• Düşük dereceli yassı hücreli intraepitelyal lezyon – (LGSIL, low grade squamous intraepithelial lesion)
• Yüksek dereceli yassı hücreli intraepitelyal lezyon – (HGSIL, high grade squamous intraepithelial lesion)
• Pap smearda tipik olmayan salgı hücreleri – (AGC, atypical glandular cells on a Pap smear)
Displastik hücrelerin çoğunluğu değişime uğramaz veya bir probleme neden olmaz.
Değişenlerin bazıları prekanseröz dediğimiz kanser öncüsü hale gelir; bu oluşumların kansere dönüşme ihtimali vardır.
Bu hücrelerin bazıları daha sonra rahim ağzının döşeyici tabakasının tüm kalınlığını tuttuğunda, kanser
öncesi evre olan karsinoma in situ adını alır, ancak döşeyici tabakanın en alt zarı olan bazal membrandan
daha derine inmemiştir. Hastalık, yalnızca bazal membranın ötesine geçtiğinde rahim ağzı kanseri adını alır.
ASCUS – önemi belirsiz tipik olmayan yassı hücreler
Anormal smear sonucunun en yaygın şeklidir (yüzde 75). Rahim ağzı iç tabakasında normalde 2 çeşit hücre
bulunur. Skuamöz (yassı) hücreler, ektoserviks denilen rahim ağzının vajene bakan yüzünde bulunurken;
salgı yapan kolumnar epitel (glandular) hücreler, endoservikal kanalda bulunur. ASCUS durumunda,
normalde olmaması gereken yerde yani endoservikal kanalda yassı hücreler bulunur. Bu değişikliğin sebebi
vajinal enfeksiyon ya da genelde cinsel yolla bulaşan insan papillomavirüsü (HPV) enfeksiyonudur.

SIL – skuamöz intraepitelyal lezyon

Bir oluşuma/lezyona dönüşen skuamöz hücrelerin anormal değişimine işaret eder. Bu bir kanser tanısı
değildir. Sadece boyut, şekil ve fiziksel özelliklerine göre değerlendirilen anormalliklerdir:
• Düşük dereceli yassı hücreli intraepitelyal lezyon (LGSIL), çoğunlukla bir HPV enfeksiyonuna bağlı
olarak ılımlı anormalliklerdir. Bu enfeksiyonların çoğu tedavsiz geçer.
• Yüksek dereceli yassı hücreli intraepitelyal lezyon, kanser öncüsü (prekanseröz) hücrelerin gelişimi
ile ilişkili olabilen değişikliklerdir.

AGC – tipik olmayan salgı hücreleri

Glandüler hücreler hem rahmi hem de rahim ağzı kanalını kaplayan başka bir hücre türüdür. Smear
sonucunuzun AGC olarak raporlanması, bu bölge hücrelerinde değişiklikler olduğu anlamına gelir. Bu durum
kanser öncesi oluşum veya kanser varlığı ile ilgili kuşkulara işaret eder.

Eğer anormal bir smear sonucunuz varsa ne olur?

Anormal bir smear sonucu aldıysanız, doktorunuz ek testler isteyebilir. Bu, büyük oranda laboratuvar
sınıflamasına, güncel sağlık durumunuza ve doktorunuzun deneyimine bağlı olacaktır.
Olası yaklaşımlar şunları içerebilir:
• Düzenli smear taraması ile dikkatli izleme
• HPV testi (Pap smear’daki hücreleri kullanan refleks HPV testi dahil)
• Herhangi bir anormal dokunun kolposkopi ile biyopsisi.
• Endoservikal örnekleme (rahim ağzı kanalının kaşık şeklinde bir alet kullanılarak kazınması)
• Rahim örneklemesi (anormal hücrelerin rahimden geldiğinden şüpheleniyorsa, rahimden doku örneği
alınması)
• Lezyon veya büyümeyi gidermek için eksizyonel tedavi (koni biyopsisi). Soğuk konizasyon veya koni biyopsi
, rahim ağzının ortasından koni biçiminde parça çıkarılması işlemidir. Bu işleme bistüri ile yapılırsa soğuk
konizasyon, lazer ile yapılırsa lazer konizasyon, elektrik ile çalışan halka şeklinde bir aletle yapılırsa LEEP
(LLETZ, loop electrosurgical excision procedure) adı verilir.

HPV NEDİR?

HPV “Human Papilloma Virus”, genital bölge ve mukozalarda enfeksiyon yapabilen, condyloma acuminatum, adı verilen siğil
şeklinde kitlelerin oluşumuna neden olan ve servikal kanserle ilişkili olduğu kesin olarak saptanmış bir virüstür.
HPV’nin 100 civarında türü vardır. HPV’nin yaklaşık 20 türü genital enfeksiyonlara neden olmaktadır. Bazı tipleri elde ve ayaklarda siğillere neden olurken, bazıları da cinsel bölgede ortaya çıkan genital siğillere başka bir adıyla kondiloma yol açarlar.
HPV’nin “Human Papilloma Virus”, bazı türleri ise kadınlarda rahim ağzındaki hücrelerde ileride rahim ağzı kanserine dönüşebilecek değişimlere neden olabilirler.
HPV “Human Papilloma Virus”, bulaştıktan sonra 2-6 aylık bir kuluçka devresini takiben genital bölge ve&veya anüs etrafında sayıları ve büyüklükleri değişken siğillerin “kondilom” oluşmasıyla belirti verir.
Belirtiler bireysel özelliklerden etkilenir ve özellikle erkeklerde tümüyle belirtisiz seyredebilir. Oral genital seks uygulamalarında ağız mukozasında da lezyonlar ortaya çıkabilir.
Bazen kadınlarda da HPV enfeksiyonunun tek belirtisi pap smear testinde HPV enfeksiyonuna özgü hücresel anormallikler bulunmasıdır “kailositoz” virüs ile temas eden herkeste enfeksiyon bulguları ortaya çıkmaz.
Virüs bir kere vücuda girdiken sonra uzun yıllar sessiz kalabilir. Cinsel yönden aktif olan herkeste görülebilir ve
birçok cinsel aktif kişi HPV için taşıyıcı olabilir.
HPV ile temas olup, bulaşma olduktan sonra mutlaka hastalık ortaya çıkmaz. %70 1 YIL İÇİNDE %90 2 YIL İÇİNDE
HPV vücudun kendi savunma sistemi tarafından etkisiz hale getirilir. Diğer bir olasılık ise virüsü alan kişide uzun
süre hiçbir belirtinin ortaya çıkmamasıdır. Fakat bu durum hastalığı yaymayacağı anlamına gelmez ve ilişkide bulunduğu kişilere virüsü bulaştırabilir. Bu duruma sessiz enfeksiyon denilir. HPV’yi hiçbir belirti vermeden taşıyan kişilere de “portör” yani taşıyıcı adı verilir.
HPV “Human Papilloma Virus”, ile temas ve bulaşma olduktan sonra genelde dış genial bölgede küçük siğiller ortaya
çıkar. Siğiller yumuşak, ciltten kabarık, pembe-beyaz renkli karnabahar benzeri oluşumlardır.
Tek ya da grup halinde olabilir. Vajina içi ve makat çevresinde de görülebilir. Anal ya da oral seks sonrası ağız içi ve
makat içinde de siğiller görülebilir. Ağrı olmaz, kaşıntı ve yanma yapabilir.
Eğer tedavi edilmezse, genelde sürekli olarak büyüme be yayılma eğilimleri vardır. Çoğunluk vücudan nemli ve sıcak bölgelerine doğru yayılma gösterir. Yaklaşık 100 tipi bulunan HPV’ nin 30 kadar tipi alt genital bölgede enfeksiyona
sebep olur. Genital bölgede kanserle ilgisi olup olmamasına göre genital HPV tipleri iki gruba ayrılırlar;
*** Düşük riskli HPV tipleri “6,11,42,43,44,54,61,70,72 ve 81”
Kanserle ciddi bir ilişkisi yoktur.
*** Yüksek riskli HPV tipleri “16,18,31,33,35,39,45,51,52,56,58,59,68,73,82” özellikle rahim ağzı,vagina, vulva, anüs
ve penis kanserlerine neden olabilir.
Genital siğillerden en sık rastlanan tipler “% 90” HPV 6 ve HPV 11’dir. Genital bölgede rastlanan siğillerin % 85-90
HPV tip 6 ve 11 sorumludur.
Rahim ağzı kanseri olan kadınlardan en sık rastlanan tip HPV 16, ayrıca “serviks kanseri” rahim ağzı kanserinin % 80
den tip 16,18,31 ve 45 sorumludur.

Hpv Nasıl Bulaşır?

HPV “Human Papilloma Virus”, cinsel yolla bulaşan hastalıklardan birisidir. Genital bölgeyi enfekte eden HPV’ler temas yoluyla kolayca yayılırlar.
Bulaşma için tam bir cinsel ilişki olmasına gerek yoktur. Enfekte olan cilt bölgelerinin birbiri ile teması ile de hastalık bulaşabilir.
Çok nadiren cinsel yol dışında doğum sırasında anneden bebeğe geçebildiği ve kontamine eşyalardan, genel tuvalet,
duş gibi hijyenik olmayan ortamlardan da bulaşabildiği bildirilmektedir.
Aktif genital lezyonların varlığından bulaşıcılık en yüksektir. Siğiller ortaya çıkıp tedavi edildikten sonra da, yeniden
siğil çıkmadan geçen dönem ne kadar uzunsa bulaştırıcılık da o oranda azalmaktadır.

Hpv Tedavi Edilebilinir mi?

HPV’nin “Human Papilloma Virüs” kesin bir tedavisi yoktur ama ortaya çıkabilen patolojiler tedavi edilebilir. HPV vücuda birkez girdiğinde ömür boyu
burada kalır denilirken, günümüzde yapılan DNA incelemeleri HPV virüse ait genetik materyalin 6-24 ay içinde vücuttan tamamen atılabildiğini göstermektedir.
Fakat kimde HPV nin kaldığı, kimde ise atıldığı belli değildir.
Burada en önemli faktör kişinin bağışıklık sistemidir.
HPV’nin en sık yol açtığı patoloji olan genital siğil yani kondilomlar yakılarak ya da dondurularak tedavi edilebilirler. Çok büyük boyuttaki siğiller ise bölgesel uygulanan kremler ile tedavi edilebilir.
Genital siğillerin tedavi edilmesi bir daha çıkmayacağı anlamına gelmez. Yeniden ortaya çıktıklarında tekrar tedavi gerekir. Tedavinin ne şekilde olacağına, siğillerin yaygınlığına, yerleşim yerlerine göre kadın doğum uzmanı tarafından karar verilir.
Kondilomda en çok uygulanan ve başarılı olan yöntem lezyonun yakılması ya da dondurulmasında yakılma işleminde elektrokoter kullanılır. Dondurma işleminde “kriyotergar” sıvı nitrojen ya da karbondioksit kullanılır. Laser cerrahiside başarı ile uygulanmaktadır.
Kondilom “siğil” tedavisinin amacı sadece görülen lezyonları ortadan kaldırmakla sınırlıdır. Siğillerin tedavisi HPV virüsünün bulaşıcılığı ve yayılmasını azaltmaktadır.
Kondilomlar tümüyle ortadan kalksa da HPV enfeksiyonu hücrelerin içinde gizli bir şekilde yaşamını sürdürebilir. Tedavi sonrası yeniden genital siğiller ortaya çıkabilir ve çıkarsa tekrar tedavi edilmeleri gerekir. Tekrarlama eğilimi virüsün genetik tipine ve kişilerin bağışıklık sisteminin gücüne bağlıdır. Bundan dolayıdır ki, bazı kişilerde genital siğil ortaya çıkıp tedavi edildikten sonra ömür boyu tekrarlamazken bazı kişilerde ise sık aralıklarla siğiller ortaya çıkar.

Hpv’den Korunma Yolları

HPV virüsü oral ve anal seks de dahil her türlü cinsel ilişki, sürtünme yolu ile ilişki, ciltten cilde temas yolu ile bulaşabileceğinden cinsel yönden aktif olan kadın ve erkek herkes HPV enfeksiyon açısından risk altındadır.
Prezervatif HPV’ye karşı tam koruma sağlamaz, enfeksiyon prezervatifin kapladığı alan dışında da bulunabilir ve ciltten cilde temas ile bulaşabilir.
HPV’den korunmanın en etkili yolu riskli kişiler ile birlikte olmamaktır. Ama erkeklerin büyük bir kısmında HPV belirti vermediği ve genital siğil gözlenmediği göz önünde bulundurulacakolursa en azından genital siğil varlığı ve şüphesi durumunda cinsel ilişkiden kaçınmak gerekir.
HPV enfeksiyonu taşıyan bir kişiyle cinsel ilişkide bulunmak mutlaka o kişide HPV’ye bağlı genital siğil çıkacağı anlamına gelmez. Burada virüsün genetik tipi ve kişilerin bağışıklık sistemi önem taşır. Kişiler arası farklılık nedeni ile bazı kişilerden bağışıklık sistemi HPV virüsü ile mücadele edebilir ve ortadan kaldırabilir ve virüs hiç bulaşmayabilir.
En iyi koruma, cinsel olarak aktif hale gelmeden veya HPV’ye maruz kalmadan önce HPV aşısı yaptırmaktır

HPV anneden bebeğe geçer mi?

İnsan papilloma virüsü (HPV) enfeksiyonunun hamilelikte anneden bebeğe geçmesi hala oldukça çok
tartışılan bir konudur. Özellikle enfeksiyonun riskinin zamanlaması, yönü ve büyüklüğü hakkında tartışmalar
vardır. HPV ile enfekte olmuş anneden gebelik ve doğum sırasında bebeğe de bulaşabildiği bilinmektedir.
Genital HPV’li kadınların bebeklerinde %80’ine kadar HPV DNA’sı, geniz ve ağız mukozasında saptanabilir ve
bu aylarca veya yıllarca sürebilir. Bu nedenle sonuçları can sıkıcı olabilecek HPV enfeksiyonu ile mücadele
cinsel aktif dönemden önce aşılama ile yapılmalıdır.

HPV AŞISI

Günümüzde 3 çeşit HPV aşısı bulunmaktadır: 2’li (bivalent) aşı, 4’lü (quadrivalent) aşı ve 9’lu (nonavalent)
HPV aşısı.
Ülkemizde dörtlü HPV aşısı Gardasil ve ikili aşı Cervarix bulunmaktadır. Dokuzlu aşı 2014 yılında FDA onayı
almıştır.
• Piyasadaki ilk HPV aşısı Gardasil, Merck tarafından üretilmiştir ve dört farklı HPV türüne karşı
koruma sağlamaktadır. Bu koruma, HPV-16 ve HPV-18’i kapsar ki bu 2 HPV türü serviks kaserlerinin
%70’ine neden olmaktadır. HPV-16 ayrıca baş-boyun kanserleri ile ilişkilendirilmiştir. Gardisil ayrıca HPV-6 ve
HPV-11’e karşı da koruma sağlar ve böylelikle genital siğillerin %90’ına karşı koruma sağlar.
• GlaxosmithKline tarafından üretilen Cervarix dünya çapında birkaç yıl kullanıldıktan sonra 2009’da
ABD’de kullanıma onaylanan ve yalnızca yüksek riskli HPV türleri 16 ve 18’e karşı koruma sağlamaktadır.
Dolayısıyla genital siğillere karşı koruyamamaktadır. ABD Ulusal Kanser Enstitüsü’nün bir araştırması,
Cervarix’in önerilen üç doz aşının ikisinin korunmak için yeterli olabileceğini göstermektedir.
Üçüncü dozun ilk enjeksiyondan altı ay sonra uygulanmasından ötürü hasta tarafından atlanması olası
olduğundan bu dikkat çekici bir buluştur. Ek olarak da Cervarix’in uygulandıktan sonra 7 yıl boyunca
etkili olduğu görülmektedir.
• HPV Tip 6, 11, 16, 18, 31, 33, 45, 52 ve 58’e karşı koruma sağlaması için Gardasil 9 geliştirilmiştir.

HPV aşısı uygulama önerileri

• Kızlarda ve kadınlarda 9-26 yaş arasında; erkeklerin ise 9-21 yaş aralığında aşı yaptırmaları önerilir.
• HPV aşısı bağışıklığında yaş önemlidir. Aşının yapılmasında her iki cins için en ideal yaş 11-12 olarak
tavsiye edilmektedir. Ancak doktorunuz aşının 9 yaşından itibaren yapılmasını önerebilir.
• İlk cinsel temastan önce HPV aşısı yapılması önemlidir. Çünkü aşı sayesinde HPV’ye maruz kalmamış
çocuklarda en yaygın görülen 4 HPV tipine karşı %100 koruyuculuk sağlanması mümkün olacaktır.
• İlk HPV aşısının, 11-12 yaşlarında rutin olarak başlatılması önerilmektedir. 9-14 yaş arasındakiler için ise
aşının 2 doz olarak yapılması planlanıp ve ikinci dozun ilk dozdan 6 ila 12 ay sonra verilmesi önerilmektedir.
• 9-14 yaş arasında olup ta, 6 aydan daha kısa bir sürede 2 doz HPV aşısı yaptıran çocuklar ve gençlere
üçüncü bir dozun uygulanması önerilmektedir. Ancak bu yaş gurubu için yapılmış iki doz aşı arasındaki
sürede en az 6 ay geçmişse 2 doz verilmesi yeterli olacağı bildirilmiştir.
• 15-26 yaş grubunda aşılamaya başlayan gençler ve genç yetişkinlerin kansere neden olan HPV
enfeksiyonlarına karşı korunmak için HPV aşısını 3 doz yaptırmasının uygun olacağı bildirilmiştir.
• Zayıf bağışıklık sistemine sahip 9-26 yaş arası her iki cins çocuk ve gençlerin aşılarını
üç doza tamamlaması önerilmektedir.
Günümüzde 3 çeşit HPV aşısı bulunmaktadır: 2’li (bivalent) aşı, 4’lü (quadrivalent) aşı ve
9’lu (nonavalent) HPV aşısı.
Gebelik sırasında kadınların aşılanması önerilmemektedir. Eğer kadın HPV aşısı olduğunda hamileyse ve sonra
farkettiyse, 2. ve 3. aşıları doğum sonrasına ertelenmesi önerilmektedir. Yani aşı başlamadan önce gebelik testi
yapılmasına da gerek yoktur. Ancak gebelik sırasında HPV aşısı olanlarda gebeliğe müdahale gerektirecek bir yan etki veya zararlı olduğuna dair bir kanıt yoktur.

KOLPOSKOPİ

Kolposkopi rahim ağzı, vagen veya vulvanın yakından muayenesini sağlar. Kolposkop denilen ışıklı alet rahim ağzının görüntüsünü büyütür, böylece daha iyi muayenesini ve görülebilmesini sağlar.
Kolposkopinin başlangıcında muayene olduğunuz gibi kadın-doğum masasına sırt üstü yatacaksınız. Muayene sırasında uygulanan alet vageninize yerleştirilerek rahim ağzınızın rahat görülmesi sağlanacak. Tuzlu su ile rahim ağzı ve vagendeki akıntılar giderildikten sonra, özel bir sıvı ile rahim ağzınız ıslatılacak. Eğer sorunlu bir doku, hücre varsa bu sıvı etkisi ile beyaz renge dönecektir. Bu sayede doktorunuz beyaz bölgeleri daha ayrıntılı inceler, gerekirse bu bölgelerden biyopsi (parça) alır. Alınan parça konunun uzmanı (patolog) tarafından incelenir.
Bu işlem genellikle 20-30 dakika sürer.
Bu tetkik sayesinde rahim ağzı kanseri çok erken evrede yakalanabilir.
Eğer işlem esnasımda biyopsi örneği alınırsa, doku alınması sırasında hafif kramp ve ağrı hissedebilirsiniz. Bu işlem sırasında kendinizi mümkün olduğunca kasmamanız, yavaş ve derin nefes alıp vermeniz yardımcı olabilir. Bazı hastalarda sedoanaljezi denilen hafif uyuşturma yapılabilir.
Kolposkopi sonrası koyu renkli vajinal akıntınız ve en az iki gün lekelenme kanamanız olabilir
Rahim ağzı kanserinin tedavisi:
Bu hastalıkta tedavi yakalandığı zamanki evreye göre değişir. Basit hücresel değişikler takiple bile düzelebilir. Bazen rahim ağzının çıkarıldığı işlemler yeterlidir ya da rahimin tümden alınması gerekebilir.